Dota evreni içerisinde geçen Dota: Dragon’s Blood anime serisi, 2021 yılının başında sürpriz bir şekilde açıklanmıştı. 25 Mart’ta yayımlanan anime birçok kişi tarafından merakla bekleniliyordu. Binlerce saat Dota oynamış biri olarak ben de bu grubun içerisindeyim. Bu yazımda hem bir Dota oyuncusu olarak, hem de yıllardır anime izleyicisi olarak Dota: Dragon’s Blood’ı değerlendireceğim.
Seriye ilk baktığımızda klasik bir hikaye görüyoruz. Ana karakterimiz olan ejderha avcısı Davion, tam anlamıyla kendisini beğenmiş bir kahraman. İkinci ana karakterimiz ise, yaptığı bir hatadan dolayı yurdundan sürgün edilmiş olan Prenses Mirana. Seri boyunca çoğunlukla bu iki karakter ile beraber olacağız ve olaylar onlar çevresinde gelişecek. Burada şunu belirtmek isterim her ne kadar serinin ismi Dragon’s Blood olsa da genel bir bütün olarak baktığımızda olayların ağırlıklı olarak Mirana etrafında geliştiğini görmekteyiz. Şimdilik karakterleri bir yana bırakalım ve Dota evrenine bakalım.
Öncelikle şunu söylemek gerek: Serinin yapımcıları gerçekten de Dota evreninin detaylarına hakimler. Oyunlar genellikle dizi ya da film gibi farklı ortamlara geçiş yaptıklarında hikayelerinin özlerinden bir parça yitirirler. Dragon’s Blood’da bu söz konusu değil. Hikayenin arka planına, dünyaya ve küçük detaylara baktığımızda her şey kaynağına uygun yapılmış.
Aslında baktığımızda Dota evreni, Warcraft ya da Warhammer gibi diğer benzer serilere bakıldığında kaynak olarak zayıf kalmakta. Bir MOBA oyunundan derin bir hikayeye sahip olmasını zaten beklememek lazım. Bu anime serisi aslında bu zayıf yönü kapatmak için güzel bir başlangıç oldu. Kaynağına uygun ve bu kaynağı doğru bir şekilde genişletmesi beni sevindirdi.
Eğer daha önce hiç Dota oynamamışsanız ya da evreni hakkında bilgi sahibi değilseniz önemli değil. Ana hikaye tek başına hiçbir ön bilgiye sahip olmadan izleyebileceğiniz bir yapıt.
Tasarım olarak Dragon’s Blood, günümüzde popüler olan 3D ve 2D animasyonun karma olarak kullanıldığı bir teknik ile yaratılmış. Stüdyo Mir her ne kadar çok sevdiğim bir şov olan Legend of Korra’nın arkasında olsa da Dragon’s Blood’da beni hayal kırıklığına uğrattılar. Büyük savaş sahneleri, arka planlar ve ana karakterlerin tasarımları çok iyi olsa da serinin bazı yanlarını gerçekten itici buldum. Son yıllarda bu karma tarz zamandan kazanmak ve bütçeyi yüksek olmaktan kurtarmak için yapılıyor ama iyi tasarlanmış karakterlerin yanında 3D animasyonları gördüğümde gerçekten soğudum. Detaylı 2D çizimler yanında 3D animasyon gerçekten kötü duruyor. Müzik alanında ise, Dragon’s Blood beni ne hayal kırıklığına uğrattı ne de şaşırttı.
Şimdi biraz spoiler alanına girip, Dragon’s Blood’ı eleştireceğim.
Açıkçası söylemek gerekirse, hikayenin akışı bana göre zayıf kaldı. Bunun temel sebebi bence serinin sadece 8 bölümden oluşuyor olması. İlk bölümde evren hakkında kısa bir özet geçilse de bence bu yeterli olmadı. Aynı şekilde, bize verilen kısa zamanda, Davion ve Mirana dışındaki karakterlerin gelişimi çok zayıf kaldı. Hikayedeki ana kötü karakter Terrorblade, ancak kendisini sadece 2 kere görebildik. Belki daha sonraki sezonlarda daha büyük bir rolü olacak ama bu kadar zayıf bir role sahip olacağına, yaklaşmakta olan gizli bir tehlike olarak kalması daha iyi olurdu.
Serinin diğer iki gizemli ve dolaylı olarak kötü diyebileceğimiz karakterleri, Selemene ile Invoker arasındaki bağ, ancak son bölümlere gelindiğinde tam olarak anlaşılır oldu. Bu tür parça parça verilen açıklama biçimi hiçbir zaman hoşuma gitmemiştir. Bunun 8 bölümlük bir seride yapılması daha da saçma geldi. Son bölümlerde öğrendiğimiz çoğu bilgiyi ilk bölümlerde öğrenmemiz, bence serinin akışını daha olumlu etkilerdi.
Davion ve Mirana seride karakter gelişimi yaşamış iki karakter lakin serinin sonunda bu bir yere bağlanmıyor. Dediğim gibi bu da Dragon’s Blood’ın 8 bölümlük kısa bir seri olmasına bağlanabilir. Seride, Fymryn adlı bir elf’te bulunuyor ancak kendisi benim yorumumca çok arka planda kaldı. Hikayenin bağlayıcılığı bakımından önemli bir karakter olsa da kendisini beğenmedim.
Serinin sonuna geldiğimizde hikayenin ortada kesildiğini görüyoruz. Günümüzde orta kalitede bir Anime serisinin bile 1 sezonunda 12 bölüm olduğunu düşünürsek, 8 bölümlük bir serinin herhangi bir hikayeyi sona erdirmesi zaten beklenilemezdi. Ancak böyle ortada kesilen bir hikaye izleyicileri soğutabileceğinden, 2. sezonun da çıkmamasına yol açabilir.
Son bir genel değerlendirme olarak Dragon’s Blood’ı çok kötü ya da çok iyi olarak görmediğimi söyleyebilirim. Bazı eksiklikleri var ama bu ileriki sezonlarda düzeltilebilecek bir şey. Netflix’te bulunan diğer oyun bazlı seri Castlevania’ya göre daha zayıf kaldı. Lakin bir serinin izlenebilir olması için mükemmel olmasına gerek olmadığını düşünüyorum. Fantastik bir evrende geçen, bol aksiyonlu bir seri olarak Dota: Dragon’s Blood, bence görevini başarı ile yerine getirdi.
The Elder Scolls V: Skyrim oyun tarihinin gördüğü en deli fan kitlesine sahip oyunlardan biri.…
Geliştirici stüdyo Bethesda Softworks’ün dünya üzerinde bulunan tüm konsollara, bilgisayarlara ve mobil platformlara port ettiği…
Coffee Stain Studios’un geliştirdiği ve yıllardır erken erişim halinde Steam üzerinden satılan oyunu Satisfactory, resmi…
Astrobot markası, bir önceki konsol olan PlayStation 4’te olduğu gibi PlayStation 5 için de bulmaca…
Özellikle Türk oyun severler tarafından oldukça saygı duyulan oyun firmalarından olan CD Project Red, 2015…
Aylarca hatta bazı oyun severler için yıllarca süren mistik bekleyişten sonra sonunda Sony PlayStation 5…