BAFTA ödüllerinde boy göstermiş, genellikle mobil oyun sektörüne hitap eden State of Play ekibinin elinden çıkma South of The Circle; Playstation 4/5, Nintendo Switch ve PC için geçtiğimiz yıl çıkışını gerçekleştirdi. This War of Mine, Children of Morta ve pek çok bilindik esere sahip 11 Bit tarafından mobil platformlardan konsollara transfer edilen bu soğuk savaş temalı yapıma birde bizler göz atalım dedik.
Öncelikle kendi beklentilerimden bahsetmek istiyorum. Özellikle BAFTA olmak üzere aldıkları ödülleri, yaptıkları işleri ve oyunlarının duygusal manada ön planda olması gibi sebeplerden South of the Circle için beklentilerim arşa çıktı da çıktı. Her ne kadar son yıllarda pek çok kez yaşadığımız hayal kırıklıkları sebebiyle şüpheyle yaklaşmış olsam da beklenti içerisine girdim. Ancak sanıyorum sonu yine hüzün oldu…
Önümüzde duygusal hikaye anlatımına odaklanılmış ve görsellikle harmanlanmış bir yapım var. Hikayemizin tüm anıları Amerika Birleşik Devletleri ile dönemin Sovyet Rusyası arasında geçen soğuk savaş dönemlerinden. “Cambridge beşlisi” olaylarının olduğu (bizdeki 80’ler olarak tanımlayabiliriz), siyasi çatışmaların üniversitelerin koridorlarında dahi etkisini yoğun bir biçimde hissettirdiği 1964 yılındayız. Atmosfer oldukça sert ve tatmin edici diyebilirim. Kutuplardaki İngiliz üssüne seyahat eden uçağımızın yoğun tipinin etkisiyle kara saplanması ile başlayan hikaye geriye dönüşler aracılığıyla bir mekana veya zamana saplanmak zorunda kalmıyor.
South of the Circle, Cambridge akademisyeni Peter ve Clara’nın tren istasyonunda tanışmasıyla başlayan ilişkilerinin tutku dolu bir aşka dönüşmesini kutuplardaki hayatta kalma mücadelemizle harmanlayarak paralel bir biçimde bizlere sunuyor. Bu sayede karakterimiz Peter ve yaşadığı ilişki ile ilgili büyük dönüm noktalarına kısa kısa bakışlar atarak fikir sahibi olduğumuzu söyleyebilirim. Hayatta kalma mücadelemiz ile duygusallığa odaklanan anlatım uzunluk bakımından hikayeyi ortadan ikiye bölüyor. Yine de yoğunluk olarak duygusallığın ağır bastığını hissedebiliyorum. Ayrıca kutuplarda geçen maceranın aslında anlatımın biraz daha yoğun, sürükleyici ve etkili olmasını sağlayan araç işlevini üstlendiğini de anlayabiliyoruz.
İki bölüm arasındaki geçişler oldukça hafif ve kıvamında. Yapımda olabilecek gereksiz oynanıştan kurtulmamıza ve ana olay örgüsündeki fazlalıkların kesilmesine olanak sağlıyor. Daha rahat anlatabilmem için şu şekilde örneklendirebilirim: Yoğun karın altında ilerlerken yolumuzun geri kalanını görmek yerine Clara ile tanıştığımız tren istasyonunun zemininden başlayan hatıralarımızda buluyoruz kendimizi. Bir odanın ışığını açtığımızda, anılarımızın birinde lambanın kapandığını fark ediyoruz.
Seçimlerimiz duygularımız üzerinde, duygularımız da diyaloglarımız üzerinde etkilere sahip ancak ne kadar olduğunu sorarsanız, muamma. Quantic Dream, Teltalle ve bunun yanında geçtiğimiz yıl çıkmış olan ve akıllara kazınan As Dusk Falls da dahil tüm “kendi hikayeni yarat oyunlarından” zayıf gördüm seçimleri. Özellikle neyi seçtiğini kestirememenin verdiği sıkıntı ayrı bir dert. Bunun nedeni ise deneyim boyunca diyaloglardan ziyade karakterimizin duygu durumunu ve ona bağlı pek de anlayamadığımız hareketleri seçmemiz.
Dürüst, yardımsever ve açıklık gibi kavramlar diyalog kutucuklarının birindeyken öteki tarafta ise panik, aklı karışık, endişeli gibi duygular belirtiliyor. Yalnızca iki taneden ibaret değiller. İkiden fazla duygu durumu var ancak karşımızda çoğu zaman 2 tanesi tercih edilmek üzere beliriveriyor. “Hayır, bu tercihler bana göre değil, sessiz kalma hakkımı kullanıyorum.” demek isterseniz oyun kendi yolundan gidiyor ve rastgele seçimlerle devam ediyor. Açıkçası çoğu zaman son anda karar vermiş olsam dahi neyi seçtiğimi anlayamadım.
En beklemediğim ve bende hayal kırıklığı oluşturan durum ise tam olarak bu noktada, gittiğim yolun pek de önemi olmadığını fark etmemle ve görmemle başladı. Yaklaşık olarak 3 – 4 saat boyunca yaptığım tercihlerin neredeyse hiç biri belirli bir amaca veya dönüm noktasına hizmet etmiyordu. Oyun boyunca diyalog benzeri olan ve sadece birkaç kez karşımıza çıkan diğer seçim türü bütün dönüm noktalarını ifade ediyor ancak bizler her seçim bir şeyleri değiştiriyor diye düşünerek oyun boyunca seçimler yapıyoruz. Durum böyle olunca diğer son neymiş, farklı bir ruh halinde neler yaşanıyormuş gibi sorularla oyuna tekrar başlama inancım kayboldu.
Oynanış konusunda son olarak bahsetmek istediğim bir diğer nokta ise halihazırda türü sebebiyle kısıtlı olan oynanışımızın mekaniklerin hantallığıyla bir işkenceye dönüşmesi olacak. Yalnızca 30 dakika civarında serbest kaldığımız oynanış hızlıca bitsin diye umut ediyoruz sadece. O derece yavaş ve felaket hareketler mevcut.
Seslendirme ve müzik kısmındaysa incelemenin geneline oranla oldukça iyi şeyler söyleyebilirim. Bohemian Rhapsody’den tanıdığımız Gwilym Lee’nin yanında Olivia Vinall, Richard Goulding, Anton Lesser, Adrian Rawlins ve Michael Fox seslendirme kısmını üstleniyor. Hikayenin, işe yaramayan seçimlerin hepsi duygu durumları olduğundan dolayı profesyonel bir ekip böyle bir anlatıda olmasaydı sanırım duygular tam anlamıyla verilemezdi. Kelimeleri karakterin hissiyatına göre söyleyişlerindeki o değişikliler bizim bunu oldukça kaliteli bir biçimde hissediyor oluşumuz, en azından bu kısımda, ortaya güzel bir iş çıkardıklarını gösteriyor.
Atmosfer ve grafik konusunda ise birbirinden canlı, renkli ve tam aksine yer yer soğuk savaşın o tir tir titreten temasını rahatlıkla görebiliyoruz. Anlık olarak değişen zaman ve mekana özel olarak uyum sağlandığını gözlerimizle rahatlıkla algılayabiliyoruz.
İncelemeyi birkaç cümleyle özetlemek ve kapanışı yapmak gerekirse South of the Circle benim için sınırda kalmış bir yapım. Tamamıyla övemediğim gibi aynı zamanda yerden yere de vuramıyorum. Seçimlerimizin etkileri, hikayenin düğüm ve çözüm evrelerindeki eksiklikler göz ardı edilemeyecek düzeyde. Grafikler, tema, atmosfer ve ele alınan dönem etkileyici. Eğer duygusal bir anlatı dinlemek ister, sonucunu da kendi tercihlerinizin belirlemeyecek olması sizi rahatsız etmezse buyurun deneyin.
The Elder Scolls V: Skyrim oyun tarihinin gördüğü en deli fan kitlesine sahip oyunlardan biri.…
Geliştirici stüdyo Bethesda Softworks’ün dünya üzerinde bulunan tüm konsollara, bilgisayarlara ve mobil platformlara port ettiği…
Coffee Stain Studios’un geliştirdiği ve yıllardır erken erişim halinde Steam üzerinden satılan oyunu Satisfactory, resmi…
Astrobot markası, bir önceki konsol olan PlayStation 4’te olduğu gibi PlayStation 5 için de bulmaca…
Özellikle Türk oyun severler tarafından oldukça saygı duyulan oyun firmalarından olan CD Project Red, 2015…
Aylarca hatta bazı oyun severler için yıllarca süren mistik bekleyişten sonra sonunda Sony PlayStation 5…