Ana Sayfa Blog

Bir Skyrim Oyuncusu Adım İzleme Teknolojisini Kullanarak High Hrothgar’a 7.000 Adımda Tırmandı

The Elder Scolls V: Skyrim oyun tarihinin gördüğü en deli fan kitlesine sahip oyunlardan biri. Neredeyse oyun içerisine yüklenmemiş mod, oyun üzerinde yapılmamış fantastik değişiklikler kalmamıştı ki bir oyuncu yine oyuncuların oyunda yapılmamış bir şeyi 13 yıl sonrasında hala bulmayı başarabileceğini kanıtlar nitelikte bir yeniliğe imza attı. The Elder Scrolls 5: Skyrim’in hastalıklı oyuncularından biri, Dünyanın Boğazı’ndan Yüksek Hrothgar’ın Gri Sakalları’na doğru bir yürüyüşe çıktı. Fakat bu yürüyüşü oyun içerisinde elinde kolun veya klavyenin belirli bir tuşuna basarak yapmadı. Tam aksine gerçek hayatta attığı her adımı oyuna entegre eden YouTuber ShakeMistake, Stepl isimli uygulama ile gerçekten 7000 adım attı ve Yüksek Hrothgar’a ulaştı.

Uygulamanın amacı tamamen fitness ve oyun oynama gibi aslında birbirinden alakasız duran iki eylemi bir arada sunması. 2011’de Bethesda Game Softworks stüdyosu tarafından geliştirilen oyunda henüz adım atma sistemi o kadar gelişmiş olmadığı için koskoca bir dağa tırmanmak 700 ile 800 adım arasında sürüyordu. Bunu daha gerçekçi göstermek isteyen YouTuber’ımız ise oyunun haritasına birkaç ayar yapmak istedi. Ancak bunun mümkün olmadığını görünce karakterin büyüklüğünü üçte birine düşürdü. Bu sayede dağa 7000 adımda tırmanabileceği sistemini kurmuş oldu.

Adım sensörünün devamlı çalışabilmesi için odasına eğilimli bir koşu bandı koydu. Yüksek Hrothgar’ın tamamını dolaşması aslen 8200 adım sürdü. Ama yüzeyleri eğilimli değil de düz olarak düşünüp ona göre bir hesaplama yapan ShakeMistake 7000 adımın aynı yolu düz bir yolda gidebileceğini belirtti. The Elder Scrolls 6’yı hala büyük bir hype ile bekleyen oyun severler artık kendilerini Skyrim’de eğlendirebilmek için böyle çılgınca işler yapmaya başladılar. Daha önce buna benzer olarak oyunda hissettiklerinizi derinize veren ve bunun sonucu olarak her hasar aldığınızda acı hissetmenize olanak tanıyan bir cihaz yapmıştı Skyrim’in sevdalıları. Acaba yeni oyunun çıkışından önce bizi daha neler karşılayacak? Bekleyip göreceğiz. Herkese iyi oyunlar!

The Elder Scrolls: CASTLES Çıktı!

Geliştirici stüdyo Bethesda Softworks’ün dünya üzerinde bulunan tüm konsollara, bilgisayarlara ve mobil platformlara port ettiği The Elder Scrolls V: Skyrim’den sonra oyuncuların bir süredir heyecanla beklediği The Elder Scrolls: CASTLES sadece mobil cihazlar için piyasaya sürüldü. Geçtiğimiz ay, Bethesda Softworks, oyunun ön kayıt sistemini açmıştı ve kayıt yapan oyunculara belirli bazı hediyeler sunma sözü vermişti. Bunlar: 100 mücevher, 10 dakikalık Dynasty tecrübe puanı artışı, efsanevi paketler, üç sancak dekorasyonu ve efsanevi konu Ulfric Stormcloak. Geliştirici firma, oyuncuların bu hediyeleri almak için 10 Ekim’den önce Dynasty seviyesi 25’e ulaşması gerektiğini belirtiyor.

Şimdi bilmeyenler için gelelim oyunun detaylarına. The Elder Scrolls: CASTLES, aynı stüdyodan çıkan Fallout Shelter’ın manevi devam oyunu şeklinde de özetleyebileceğimiz bir 2 boyutlu üs inşa etme oyunu. Tabii bu kadar kısa özetle kalırsak 2 oyuna da haksızlık etmiş oluruz. Çünkü bu 2 oyun da üs inşası mantığını bir tık ileriye taşımayı başarmış yapımlar. Fallout Shelter’da sığınağımızı geliştirmek için devamlı birbirinden farklı özelliklere sahip insanlar bulmamız gerekiyordu. Aynı zamanda onların yeteneklerini ihtiyacımız olan alanda geliştirip hem insanların hem de sığınağın gerekliliklerini (elektrik, su ve oyunun ilerleyen safhalarında ihtiyacımız olan nükleer sistemler gibi) gidermemiz isteniyordu.

Her The Elder Scrolls oyununda olduğu gibi orta çağ mimarisine sahip Castles’ta da yapımcılar kalemizi geliştirmemiz ve Fallout Shelter’ın daha sakin yapısının aksine sıra tabanlı savaşlarla zindanlardan başarıyla çıkıp rol yapma ögelerini kullanmamızı bekliyor. Yani Fallout’un bu türdeki oyununa göre her alanda daha gelişmiş hatalarından ders almış bir yapım olduğu aşikâr. Bunların yanında firmanın The Elder Scrolls: Blade’den sonraki ikinci mobil oyunu olan Castles, İOS ve Android cihazlara ek olarak Nintendo Switch’e de çıkış yapmış bulunmakta. Son bir detay olarak oyunun Bethesda’nın yıllardır güncelleyemediği ve artık oldukça eski duran kendi oyun motoru yerine oyun sektörünün büyük çoğunluğunun mobil uygulamalarda tercih ettiği Unity motoru ile yapılması oldukça iyi bir gelişme.

İlerleyen günlerde incelemesinin yazılması planlanan The Elder Scrolls: CASTLES şu an için hem kullanıcılardan hem de yeni yeni deneyim etmeye başlamış olan tarafımdan gayet güzel geri dönüşler almakta.

The Elder Scrolls 6

Bethesda’nın mobil oyunundan bahsetmişken son yıllarda geliştirdiklerini duyurdukları oyunları olan The Elder Scrolls 6’dan da yeni haberler mevcut. İlk olarak serinin bir önceki oyunu Skyrim’in tasarımcılarından biri, yeni oyunun beklentileri karşılamayacağını belirtti. Tarafsız bir gözle baktığımızda tasarımcı olmamıza pek de gerek yok aslında bu sonuca varmak için. Çünkü 2011 yılında oyuncuların ayıla bayıla oynadıklarını oyunun devamını neredeyse 14 yıldır beklemekteler. Ayrıca her geçen gün yeni fan teorileri ortaya atıldıkça serinin takipçileri daha da büyük bir beklentiye girdiler ve artık bu karşılanamaz bir duruma geldi (tıpkı 10 yıldır Grand Theft Auto serisinin yeni oyununu bekleyenler gibi).

Kendi görüşlerimden ayrılıp Skyrim’in baş tasarımcılarından Bruce Nesmith, Bethesda Softworks’ün Microsoft’a satılmasının ardından şirketten ayrılan büyük isimlerden biri olmuştu ve sonrasında “dost acı söyler” diyerek eski şirketini eleştiren birçok röportaj vermişti. Son verdiği röportajda ise yeni oyunun beklentileri karşılamasının neredeyse imkansız olduğunu belirtti. Nesmith’e göre bu imkansızlığın asıl sebebi Bethesda’nın yıllar içerisinde harika oyunlar yapmış ve hem oyuncuların hem de basının gözünde oldukça iyi bir izlenime sahip olması. Bu kadar iyi bir imaja sahip olması Nesmith’e göre hem bir şans hem de bir lanet. Şans olmasının sebebi oyunlarının çok kötü olsa bile belirli bir sayının altında satmayacağının garantisi olması. Lanet olması ise yazının da konusu olan tatminsizlikten kaynaklanmakta.

Kendisinin demeçlerine göre The Elder Scrolls 6 şüphesiz yılın oyunu adaylarından olacak. Fakat Metacritic skoru eğer 95’in altında kalırsa oyun çevreleri için başarısız sayılacak. Aslında bu durum aynı stüdyodan çıkan Starfield’ın durumuna oldukça benzemekte. Starfield da yıllarca uzay temalı oyunlara aşık oyuncular tarafından beklendi ve sektör standartlarının çok çok üzerinde bir oyun olmasına rağmen beklentileri maalesef karşılayamadı. Baş tasarımcı demeçlerinin devamında benzer şekilde geçtiğimiz yıl en iyi oyun ödülüne layık görülen Baldur’s Gate III oyununun yapımcısı Larian Studios’a da atıfta bulundu.

Nesmith ödüllü Studio ile ilgili “Bu stüdyonun bir sonraki projesiyle ilgili beklentiler neler olacak? Larian -geçtiğimiz yıla kadar- herkesin aklında olan, video oyunları satın alan insanların büyük çoğunluğunun dilinden düşmeyen bir stüdyo değildi… Herkesin birinci sınıf yayıncı olarak gördüğü bir firma da değildi. Peki, tahmin edin ne oldu? Artık öyleler. Şimdi herkesin takip ettiği, yeni oyunlarını heyecanla bekledikleri bir firmalar ve bu da onlar için beklentilerin çok yüksek olduğu anlamına geliyor,” dedi.

Microsoft Gaming CEO’su Phil Spencer ise The Elder Scrolls 6 için henüz çok başlarda olduklarını ve daha henüz hangi konsollara yayınlayacaklarını bile belirlemediklerini söyledi.  Bu bilgileri Starfield’ın çıktığı lansman etkinliğinde -2023- veren Spencer, oyunun en az Starfield kadar uzun bir geliştirme sürecine maruz kalacağının haberini verdi. Yani yaklaşık olarak 2028 yılında raflarda yerini almış olacak.

Umarız ki rol yapma türüne hayran tüm oyun severlerin büyük bir hype ile bekledikleri The Elder Scrolls 6 da en az CASTLES kadar beğenileri toplayan bir oyun olur. Herkese iyi oyunlar!

Satisfactory Konsollar için Duyuruldu!

Coffee Stain Studios’un geliştirdiği ve yıllardır erken erişim halinde Steam üzerinden satılan oyunu Satisfactory, resmi olarak 1.0 sürümü ile çıkışını yaptı. Ardından bunun için bir lansman etkinliği düzenleyen şirket konsollar için de çıkış yapacaklarının duyusunu birinci ağızdan iletti. Oyunun beş yıldır süren erken erişim hali ve toplamda sekiz yıllık zorlu bir geliştirme sürecinden geçmesi sonucunun oyuncular tarafından beş buçuk milyon kopya satarak geliştirici stüdyoya resmen “çok iyi gidiyorsunuz geliştirmeye devam edin!” mesajı verdiğinin en büyük göstergesi.

Mühendislik açısından insanların temel düzeyde statik, dinamik ve akışkanlar mekaniği öğrenmesini sağlayan gerçekten üst düzey yaratıcılık eseri olan Satisfactory, erken erişimde durduğu yıllar içerisinde insanların ilgisini her geçen yıl daha da artacak biçimde çekmeyi başarmıştı. Bu ilgiye karşılık vermek isteyen geliştirici firma da oyunlarını yeni nesil konsollar olan PlayStation 5, PlayStation 5 Pro, Xbox Series S ve X için port etmek için kolları sıvadıklarını açıkladılar. Stüdyonun gelecek duyuruları için takipte kalın! İyi oyunlar…

Geçtiğimiz Günlerde Çıkış Yapan Astrobot Oyununda Gizli Karakterler Nerelerde Saklı?

Astrobot markası, bir önceki konsol olan PlayStation 4’te olduğu gibi PlayStation 5 için de bulmaca platform türünde bir oyun çıkardı. Serinin diğer oyunları gibi tek amacı oyunculara konsolun yeni özelliklerini tanıtırken eğlendirmek olan bu oyunu da oyuncular oldukça beğendi. Fakat bu oyunun öncekilerden farkı eleştirmenler tarafında oldu. Metacritic’te genellikle ortalama puanlar alan serinin bu seferki yapımı 94 puan alarak tarihin en yüksek puanlı oyunları arasında yerini aldı. Üstüne üstlük geçtiğimiz günlerde Avrupa’nın oyun sektörü açısından önde gelen basın yayın kuruluşlarından olan EUROGAMER tarihin en iyi 100 oyununu seçtiği bir yazı yayınladı ve Astrobot’u da listesine aldı. Yeni sayılabilecek bu eseri yeterince övdüğümüze göre artık oyunda bulunan gizemlerin nerelerde saklandığına gelebiliriz…

Oyunun içerisinde bulup kullanabileceğimiz 300 adet karakter var. Ancak bunların büyük çoğunluğu oyuna başladığınız esnada saklanmış durumda. Bahsettiğim 300 karakterden 169 tanesi ise Sony PlayStation markası altında geliştirilmiş olan o konsola özel oyunların ikonik karakterlerinden oluşmakta. Ama tabii ki mizahsenlerle dolu bir oyun olduğundan dolayı karakter isimleri olması gerekenden biraz farklı. Örneğin God of War’dan hatırlayacağınız Atreus’a babasının ona seslenme biçiminden ilham alınarak “BOY!” adı verilmiş. Kratos’a ise savaşın tanrısı demek yerine oğlunun babası anlamına gelen “Dad of Boy” ismi uygun görülmüş. Bu kadar mizah unsuru eğlenceli bölüm tasarımları vs. üst üste gelince haliyle oyuncular bu karakterlerle oynamak için can atar hale geldiler. Ama bazı karakterler o kadar iyi saklanıyordu ki oyun severlerin büyük bir kısmı bu içeriklere erişim sağlayamadı.

Bulmaya çalıştığınız karakterleri açmanın aslında göründüğünden çok kolay bir yolu var. Bitirdiğiniz her bölümden sonra o bölüme geri döndüğünüzde içi mavi bir sıvı ve botların kafaları ile dolu bir fanus göreceksiniz. 200 Jeton verip fanusu kırdıktan sonra isimsiz bir kuş ses dalgaları ile siz hareket ettikçe bir dedektör misali size herhangi bir bota ulaşıp ulaşmadığınızı anlatacak. Bu sayede tüm karakterleri rahatlıkla açabilirsiniz. Herkese iyi oyunlar!

The Witcher 3: Wild Hunt İçin Geliştirilen Yeni Modda Kaldırılan Sonlar Geri Geliyor!

Özellikle Türk oyun severler tarafından oldukça saygı duyulan oyun firmalarından olan CD Project Red, 2015 yılında özenle geliştirdiği The Witcher 3: Wild Hunt’ı piyasaya sürdü. Oyunda yaptığınız seçimlere göre birden fazla oyun sonu içerisinden birini görme şansınız bulunmakta. Fakat bu sonların NexusMods adlı topluluğun bir kullanıcısı olan merigoldmaribor’un araştırmaları sonucunda kesilmiş olduğu ortaya çıktı. Sebebi belirlenemeyen bir şekilde Ciri’nin kılıcını ana karakterimiz Geralt of Rivia’dan aldıktan sonrası asla oyun içerisinde gösterilmiyordu.

Bunu fark eden kullanıcı ek bir özellik kullanarak kesilmiş olan sahneleri diyaloglarıyla beraber tekrardan çalıştırdı. Kendisinin yüklediği hali ile senaryo ve diyaloglar şu şekilde:

Geralt “Yen, Ellander’da bekliyor,” der (Ellander, Vizima’nın doğusunda bulunan bir Temeria dükalığıdır). Bu, oyuncuların The Witcher 3’te Emhyr var Emreis’i ziyaret ettiği Temerya başkentidir ve aynı zamanda orijinal The Witcher oyununun ve aynı zamanda yakın zamanda çıkması beklenen yeniden yapımının ana şehridir. “Acele edersek iki gün içinde onunla tanışabiliriz,” diye yanıtlıyor Ciri. İkili daha sonra han kapısına doğru yürüyor ve oyun siyaha dönüyor, bu versiyonda jeneriği tetikliyor. Sahnenin alternatif bir versiyonunda, oyuncular Geralt of Rivia olarak ve Vengerburg’lu Yennefer olarak değil, Triss Merigold ile ilişkiye girmeyi tercih ederse referans verilir.

Bu bilgiler her ne kadar mutlu edici olsa da maalesef Canon yani seride geçerliliğini koruyan bilgiler değil. Çünkü daha önce yayınlanan The Witcher: Curse of Crows çizgi romanında ve The Witcher 3: Wild Hunt’ın bir eklentisi olan Blood and Wine’da da bu sonun vardığı nokta yalanlandı. Son hakkında bilinen şeyler bu kadar olsa da oyun içerisinde kesilen başka birçok diyaloğu aynı kullanıcı internete yüklemeyi başardı. Yaklaşık on yıl önce çıkmış olan bir oyundan hala yeni haberler alabilmek ben de dahil olmak üzere tüm The Witcher fanlarını ziyadesiyle mutlu etmekte. Umarım geliştirici stüdyo, Next Gen grafik güncellemesi gibi yeniliklerle oyunu beslemeye devam eder.

PlayStation 5 Pro’nun Fiyat Etiketi Diğer Konsollarla Karşılaştırıldığında Ne Durumda?

Aylarca hatta bazı oyun severler için yıllarca süren mistik bekleyişten sonra sonunda Sony PlayStation 5 Pro’yu duyurdu. Konsolun birçok farklı özelliği olsa da seyircilerin büyük çoğunluğu için en şoke edici olay konsola biçilmiş olan fiyat etiketiydi. Amerika için 699$ olan raf fiyatı Avrupa içinse 799 € olarak belirlendi. Ülkemizde ne kadar olacağı henüz belli olmayan konsolun fiyatı için Sony’nin Türkiye’den çekilmesi ve kurda hızlı dalgalanmalar sebebi ile tahmin yapmak bile pek mümkün değil.

Açıklanan etiketlere göre PlayStation 5 Pro gelmiş geçmiş en pahalı ev konsolu olmaya aday. Yüksek teknolojinin her geçen gün daha pahalı olması tabii ki bir sebep bu konuda ama konsolun saf hali ile arasında 300€’luk bir fark olması oyuncuların büyük bir kısmı için kabul edilemez durumda.

Fiyatlar bu hale gelmişken bizim de aklımıza önceki konsolların fiyatları ile karşılaştırmak ve teknolojinin parasal anlamda ne durumda olduğunu gözler önüne sermek geldi. İşte karşınızda Sony’nin geçmiş yıllarda çıkarmış olduğu konsollar, o konsolların efsanevi sayılan oyunları ve çıktıkları yıllarda duyurulan fiyat etiketleri.

PlayStation 1

1995 senesinde Sony’nin raflarda yerini alan ilk konsolu olan PlayStation 1’in çıkış fiyatı 299 ABD dolarıydı. Enflasyon bazlı bakıldığında ise şu an çıkış yapsa fiyat etiketinde 613 ABD doları yazacak olan konsolda henüz oyun sektörü yeni yeni gelişim gösteriyor olmasına karşın günümüzde harikulade sayılan birçok oyuna ev sahipliği yapmıştır. Aynı zamanda bu oyunlar yılına göre oldukça farklı türde ve günümüzün aksine dönemin kısıtlı imkanlarına rağmen tamamen birbirinden ayrı dizaynlara sahiplerdir. Bu oyunların dönemindeki en önemli örnekleri ise Final Fantasy VII, Resident Evil II, Crash Bandicoot ve Metal Gear Solid olarak gösterilebilir.

Playstation 2

2000 yılında piyasaya sürülen PlayStation 2, çıktığı sene 299 ABD dolarına satılıyordu. Şu anki enflasyon oranıyla birleşince yaklaşık 545 ABD doları etmekte ve birçok oyun sever için oyunların altın çağını yaşadığı bu konsol muhtemelen günümüzde çıksa yine aynı sayıda satış sayısına ulaşacak kadar seviliyor. Bu konsolun efsane sayılan oyunları arasında ise özellikle ülkemizdeki oyuncular tarafından oldukça sevilen Pro Evolution Soccer 2013 (PES13), döneminin en kaliteli korku oyunu olan Silent Hill 2 ve Tommy Vercetti ile dönemi için uçuk seviyede geniş açık dünyada suçla ilgili neredeyse istediğimiz her şeyi yapabildiğimiz Grand Theft Auto: Vice City bulunmaktadır.

PlayStation 3

2006 senesinde rafların vazgeçilmez ismi olacağından habersiz şekilde çıkışını yapan PlayStation 3, 60 GB modeli için 599 ABD dolarına satılıyordu. Günümüzde çıkış yapan her oyunun ortalama 100 GB olduğu göz önüne alındığında döneminde oyunların ne kadar küçük alanlarda neler yapabildiğini görmek bir nebze de olsa geçmişe özlem duymamıza sebebiyet veriyor. Bunun yanında enflasyon oranlı olarak hesaplandığında günümüzde çıksaydı konsolun fiyatı 934 ABD doları olacaktı ve bu şekilde listedeki konsollar arasında PlayStation 5 Pro’nun 699 dolarlık fiyatını aşan tek konsol oldu. Son olarak PlayStation 3 için çıkan oyunlar arasında ise kıyamet sonrası bir dünyada maceralara çıktığımız FallOut 3, çoğu oyun severe göre geçmişten günümüze en iyi hikayeye sahip oyun olarak kabul edilen The Last Of Us, ayrıca bu zamana kadar en çok kar elde etmiş iki eğlence içeriği ürünü olan Grand Theft Auto V ve Minecraft bulunmakta.

PlayStation 3 Slim

Belki de tarihin en mantıklı teknoloji hamlesi olan PlayStation 3 konsolunun Slim kasa modeli, çıktığı yıl 299 ABD dolarına satılıyordu. Günümüz enflasyonuyla birlikte yaklaşık 436 dolara denk gelmekte. Ana konsol ile aynı oyunlara sahip olan Slim modeli hem konsolun saf haliyle aynı güçte hem de çok daha ince bir tasarıma sahip. Aynı zamanda çok daha ekonomik olan bu model oyuncular tarafından hala çokça övgülere konu olmaktadır.

PlayStation 4

Sony’nin 2006 senesinde çıkardığı bir önceki ana konsol modelindeki büyük zamdan dolayı ağzı yanmış olacak ki büyük bir fiyat indirimine girip PlayStation 4’ü çıkış yaptığı 2013 senesinde 399 ABD dolarına yani güncel enflasyonla 533 ABD dolarına satıldı. Bu konsol için de aynı PlayStation 2 gibi yüksek kalitede birçok oyun geliştirildi. Bunlardan bazıları ise yıllardır süper kahraman filmlerini seyredip mest olmuş Geeklerin beklediği oyun olan Marvel’s Spider Man, serinin köklerinden ayrılıp farklı bir mit üzerinden ilerlemeye karar veren ve oyuncular tarafından çokça övgüyle karşılanan God Of War ve finaliyle oyunu yayınlanan, her oyunuyla üzerine koyarak ilerleyen Uncharted 4 olarak gösterilebilir.

PlayStation 4 Pro

Ana konsolda daha yüksek depolama alanı ve beygir gücüne sahip olan PlayStation 4 Pro, 2016 yılında ana konsol ile aynı fiyat etiketi ile çıkış yapmıştır. Konsolun saf hali ile aynı oyunlara sahip olan Pro modeli, günümüz enflasyonu ile 517 ABD dolarına sahip.

PlayStation 5 ve PlayStation 5 Dijital

Sony’nin kendi bünyesinde geliştirdiği en kapsamlı özelliklere sahip konsol olan PlayStation 5, ilk kez çıkış yaptığı anda iki farklı modele ve fiyata sahip konsol oldu. Her iki model de 2020 senesinde raflarda yerini aldı. Ancak PlayStation 5 normal kasa modeli 499 ABD dolarına sahipken sadece dijital platformlarda çalışan modeli ise 399 ABD dolarına sahip. Bu konsola hala güncel oyunlar çıkmaya devam etse de bugüne kadar çıkış yapan ve hatırı sayılır oyunlar arasında Marvel’s Spider Man 2, İskandinav mitolojisinde hikayesi son bulan God Of War: Ragnarök ve Astro Bot Sony PlayStation 5 bulunmakta.

Sonuç olarak Sony, neredeyse her çıkardığı konsolda fiyat etiketini bir tık yukarı çekmekte ve bu sektörle ilgili biraz bilgisi olan her oyuncu tarafından bilinen bir gerçek. Bu nedenle PlayStation 5 Pro’nun fiyatının ana konsoldan yüksek olacağı tahmin ediliyordu. Fakat bu denli fark olması insanları şoke eden detay oldu. Bu yazıda PlayStation 5 Pro’nun yeni duyurulan fiyatını ve diğer Sony konsolları ile olan fiyat farkını gözler önüne sermeyi amaçladık. Herkese iyi oyunlar!

Sony PlayStation 5 Pro’yu Duyurdu!

Yıllar içerisinde gittikçe kar topu misali büyüyen hype ve spekülasyonun ardından muhtemelen oyuncuların ısrarına dayanamayan Sony, yeni nesil konsolu olan PlayStation 5’in çok daha güçlü ve pahalı bir versiyonu olan PlayStation 5 Pro’yu duyurdu. Zaten halihazırda güncel oyunların tamamını yüksek kare sayısında çalıştıran ve gelecek birkaç yıl içerisinde de hala AAA oyunlar için yeterli güce sahip olacağı tahmin edilen PlayStation 5’in fazladan bir pro modeline ihtiyacın var olup olmadığı birçok oyun sever tarafından büyük bir tartışma konusu. Konsolun pro modeli tasarım olarak saf modeline kıyasla küçük yenilikler barındırmakta. Bunun yanı sıra tüm oyun basını tarafından kabul edilen yegâne şey ise maalesef fiyatında büyük bir dezavantaja sahip olması. Sony yetkilileri tarafından belirlenen tutar Amerika için 699$ Avrupa için ise 799€.

Bu fiyat etiketiyle çıkacak konsol, düz modelden yaklaşık 300€ daha pahalı olacak. Sony’nin üst düzey yetkililerinden olan ve PlayStation 5’in baş mimarı Mark Cerny Pro modelinin şimdiye kadar geliştirdikleri en güçlü konsol olduğunu belirtti. Son geliştirdikleri konsolun daha önceki yıllarda piyasaya sürülenlerden daha güçlü olması doğal bir süreç aslında pek de şaşılacak bir şey değil. Geliştiriciler bu konsolla birlikte oyuncuları daha önce sunulan iki seçenek arasında bırakmak istemediklerini dile getirdiler.

Peki nedir bu iki opsiyon?

Performans ve Grafik modları. Oyuncu seçtiği oyunu oynamadan önce bu ikisi arasından istediğini tercih edebiliyor ve sonuç olarak performans ayarında 60 saniye başına kare hızı alıp oyunu daha düşük görüntü kalitesi ile oynarken, grafik modunda ise oyunun geliştirici stüdyosu optimizasyona ne kadar mesai harcadıysa o kadar iyi seviyede kare hızı alırken görüntü kalitesini maksimum seviyede alabiliyoruz. Bu konsollar firmanın yapmak istediği ise bu seçenekleri kaldırıp oyuncuya hem yüksek çözünürlüklü oyunlar hem de yüksek kare hızının konforunu yaşatmak.

PlayStation 5 Pro, Sony’nin 2016 yılındaki ilk bu tarz girişimi olan PlayStation 4 Pro’nun devamı niteliğinde görülüyor. Bir önceki konsoldaki en büyük yenilik 4k çözünürlükte görseller sunulmasıydı. Fakat bu küçük yenilik elbette çoğu oyuncuyu tatmin etmemişti. Yeni girişimlerinde ise geliştirici şirket bahsettiğimiz tüm yenilikleri eğer sorunsuz bir biçimde getirmeyi başarırsa, alabilecek tüm oyuncuları uzun yıllar sorunsuz bir oyun deneyimine davet eden bir konsol beklemekte. Bunların yanı sıra oyuncuların hala merakla beklediği önceki konsollara uyumlu olan oyunların fiziksel olarak yeni Pro modeline gelip gelmeyeceği konusu gündemde. Ancak Sony, bu konu hakkında duyurusunda hiçbir bilgilendirmeye yer vermedi.

Ryse: Son of Rome İnceleme

Roma medeniyetinin bilim, sanat ve diğer birçok topluma katkı sağlayan alanda çağının öncüsü olduğu şanlı günlerini, Britanyalı işgalcilerin yoğun saldırıları sonucunda çöküşün eşiğine bıraktığı zaman periyodunun oyunlaştırılmış hali de diyebileceğimiz Ryse: Son of Rome, birçoğunuzun bildiği üzere kurucuları Türklerden oluşan ve Kiev, Budapeşte, Istanbul ve Frankfurt’ta geliştirici ofisleri bulunan Crytek firmasına ait. Fakat bu detayı söyleme sebebim oyunu öveceğim anlamına gelmiyor. Tam tersine oyuna daha dikkatli yaklaşmam gerektiğine dair bir işaret.

Çünkü bu zamana kadar oynadığım çoğu Türk oyunu bir sürü baştan savma mekaniğe, iyi düşünülmemiş senaryo ve karakterlere aynı zamanda üzerinde yeterince cilalama yapılmamış teknik özelliklere sahipti -Mount and Blade: Warband hariç (Mount and Blade II: Bannerlord’u istisnai bir oyun olarak saymıyorum çünkü kendisi sadece Warband’in grafiksel anlamda gelişim göstermiş ve hala mekaniksel anlamda zırhlı savaşçıları değil de etten bir duvarı kesiyormuşum gibi hissettiren hali)-. Ayrıca daha önce Crytek tarafından geliştirilen herhangi bir oyunu oynamadığım için bir yandan da bu oyuna objektif bakma imkânım olacak.

Açıkçası son olarak birkaç yıl önce incelemesi de şahsım tarafından yazılmış olan Erzurum denilen yarım kalmış ve yıllar geçtikçe geliştiricinin oyunu bitmiş bir ürün haline getirmeyi kendine vazife olarak görmediği şeyi tecrübe ettikten sonra artık yapılacak tek şeyin bir daha büyük firmalar geliştirmediği sürece Türk oyunu oynamamak olduğundan yanaydım (Erzurum incelemesine bu bağlantıdan erişebilirsiniz.). Bunun en büyük sebebi ise aslında saydığım oyun özelliklerinin yanı sıra milli ve dini değerleri elinden geldiği kadar sömürerek sanki oyun iyi bir yapımmış da insanlar Türk yapımı olduğu için gömmeye çalışıyormuş gibi bir algı yaratmaya çalışılmasıydı.

Tüm bunlara karşın Ryse: Son of Rome’un yıllardır Steam kütüphanemde durduğun habersizdim. Bunu fark ettiğim sıralarda da kombat ağırlıklı oyunlara açlık duyuyordum. Bu sebeple hiç vakit kaybetmeden oyunu indirdim ve deneyimlemeye başladım. Oyuna başlamadan önce diğer insanların ve Türk oyun basınının neler dediğini merak ediyorum. Araştırdığımda ise pek iç açıcı bir görüntü ile karşılaşmadım. Herkes oyunu yerden yere vuruyordu. Bazıları oyunun sadece bir teknoloji demosundan ibaret olduğunu söylerken, bazıları ise bunun bir dolandırıcılık türü olduğunu iddia ediyorlardı. Fakat karşımda insanların uzun uzun gömdüğü vasat yapımın aksine; beni birçok açıdan mest edecek bir oyun bekliyordu.

2014 yılında, yani dönemin yeni nesil konsolları olan PlayStation 4 ve Xbox One ile birlikte çıkış yapan Ryse: Son of Rome, eleştirmenlerin negatif anlamda eleştirilerin odağı olmuştu. Oyunu gömmeyenler ise kendisini “çok iyi olabilecek özelliklere sahipken harcanmış olan oyun” olarak adlandırıyordu. Fakat oyunu yüzde yüz bitirmiş olan benim için ise durum hiç de böyle değil. Yaptığı şeyleri hala başaramamış birçok yeni nesil oyun var ve bu oyunların bir kısmı yaptıkları ile gerçekten saygı duyulası oyunlar. Gelin bakalım bana göre neymiş bu oyunu bu kadar iyi yapan özellikler.

Teknik Özellikler

Öncelikle teknik kısımlar üzerinden ilerlemek gerekirse;

Oyunun seslendirmesi son derece iyi. Her karakter ne hissettiğini gözünüzü kapatsanız bile çok iyi veriyor. Oyunculuklar muazzam. Gerçekten her karakterin mimikleri, animasyonları vs. için çok uğraşıldığı belli oluyor. Tüm karakterler oyun boyu an be an hissettiklerini bahsettiğim bu özellik sayesinde dibine kadar veriyor. Bu durum da oyuncunun atmosferi daha rahat benimsemesine ve olay örgüsü içerisinde kendisinin ne derece ciddi bir durumda olduğuna ikna olmasını sağlıyor. Müzikler oyunun temasına uygun, özgün müziklere sahip ve gerektiği yerde girerek size bulunduğunuz konumun duygusunu vermeyi başarıyor. Hani oyun dışında pek kendini dinlettirebilecek müzikler değil (musiki açısından tamamen epik ezgiler tercih edildiği için olsa gerek) fakat oyun içerisinde oldukça başarılılar.

Oyunda belli başlı haritalar mevcut. Ben kendi deneyimim esnasında bu haritaların tamamını dolaştım. Neredeyse girmediğim delik kalmadı ve teknik anlamda hiçbir problemle karşılaşmadım. Oynadığım saatler içerisinde oyun, film gibi akıp gitti. Herhangi bir bug, glich, oyun hatası veya optimizasyon problemi söz konusu bile olmadı. Dolayısıyla oyunun hiçbir bölgesinde saniye başına düşen kare hızında problem yaşamadan sorunsuz bir şekilde bitirmiş oldum. Ve bu gerçekten şaşırtıcı. Çünkü istisnalar olsa da video oyun sektörünün dev havuzunda bulunan oyunların neredeyse tamamı oyun içi teknik hatalara sahiptir.

Oyun, geliştiriciler tarafından ne kadar üzerine vakit harcanırsa harcansın bir yerlerden devamlı küçük hatalar çıkması çok normal bir durumdur. Sonuçta firmaların büyük çoğunluğu kendi yılının standartları çerçevesinde en iyi görünen oyunu yapmak için emek harcıyorlar ve bu gerçekten zor bir iş. Bunun sonucunda da oyunun hatasız ve düzgün çalışması için uzun saatler harcamaları yani oyunlarını tabiri caizse zapt etmeleri gerekiyor. Ancak bu oyunların neredeyse tamamında bahsettiğim küçük buglar varlığını sürdürmekte. Buna ilaveten Crytek, sanki bir kraliyet terzisi edası ile bitmiş ürününü sıfır hataya sahip şekilde piyasaya sunmuş. Bu duruma bu kadar şaşırmanın sebebi de bizi oyunun en can alıcı noktasına getiriyor. GRAFİKLER.

Bu oyunun grafikleri o kadar iyi ki kelimelerle tarif etmek mümkün değil. Asla text bazlı şekilde anlatılmaz, anlatılamaz. Fakat yine de bahsetmeyi deneyelim. Grafikler o kadar gerçekçi ki ana karakterin zırhının üzerindeki en küçük savaş çiziğine kadar görebiliyorsunuz. Zırhın parlaması, tüm yapay zekâ unsuru karakterlerinin göz bebeklerinin bile çok gerçekçi durması, karakterlerin savaş esnasında veya hararetli bir sohbet esnasında akan ter damlaları bile grafikler üzerine ne denli uğraşıldığını gözler önüne seriyor. Üstelik bu kadar yüksek kalite grafiklerin yani 2024 senesinde sektörün bazı öncü firmalarının bile hala ulaşamadığı bu grafik kalitesinin Crytek tarafından 2014 yılında aşılmış olması harikulade bir iş. Oyunun bu özelliği için gerçekten olağanüstü bir emek verildiği ve geliştirilme zamanının hatırı sayılır bir kısmının burada geçirildiği aşikâr. Oyun boyunca gördüğünüz, duyduğunuz her şey (burada diyaloglardan değil seslendirme ve çevre sesi, müzik vb. kalitesinden bahsediyorum) sanki Stanley Kubrick tarafından yönetilmiş bir sanat filmi havasında.

Atmosfer ve çevre detaylarına da değinmeden grafik kısmını geçmek olmaz. Bölümler halinde ilerlediğimiz oyunda her bölüm içerisinde Roma’nın farklı yerlerinde gerek dönemin Roma imparatorunun sarayı olsun, gerek ormanlar, gerekse Roma pazarında ve şehir merkezinde bir sürü sekansa giriyoruz. Ve bu sekansların tamamında kendimizi gerçek anlamda bir Roma Lejyoner’i gibi hissediyoruz. Çünkü bunun için gereken tüm detayları Crytek çalışanları sağlamayı başarmışlar. Çevrenizde gördüğünüz her şey oraya ait olduğunu hissettiriyor. Çevre detayları muazzam.

Milattan sonra 1. Yüzyılda Roma döneminde geçen bir oyunda su kemeri, kolezyum gibi aradığınız tüm çevre elementleri mevcut. Aynı zamanda bu yapılar oyuna doğallık katan renk paletiyle bütünleşmiş bir biçimde bulunmaktadır. Bu nedenle oyuncu oyunu oynadığı esnada aklına “buraya da boş kalmasın diye su kemeri koymuşlar.” tarzı cümleler değil de “şu anda medeniyetimiz için önemli olan bu yapıyı barbar Britanyalılardan korumalıyım.” şeklinde düşünmesini sağlamaktadır. Küçük bir eklenti olarak da oyunun lineer bir hatta ilerleyen bölüm bölüm hikâye parçalarıyla oyuncuya derdini açıkladığı bir sisteme sahip olduğundan bahsetmiştim. Bu sistem bana kalırsa günümüzde açlığı çekilen bir oyun türü ve daha fazla böyle oyun görmemiz gerekiyor.

Çünkü sektörün doğuşundan beri başı sonu belli olan, 8 – 10 saat içerisinde tüm hikayesini ve bahsetmek istediği duygularından, mekaniklerinden bahseden oyunlar asıl “oyun” olarak adlandırılan yapımlardı. Fakat artık her oyun sanki çok kıymetli hikayelere, karakterlere veya daha önce hiç denenmemiş şeylermişçesine yüzlerce saat vakit ayırmanızı istemekte. Buna karşın Ryse: Son of Rome daha başlarken size 8 bölümden oluştuğunu gösteriyor ve her bölümün yaklaşık 1 saatte bittiğini anlayınca da oyunun en azından kötü olacaksa bile bir işkenceye dönüşmeden biteceğini biliyorsunuz.

Son olarak teknik özelliklerde değinmek istediğim detay ise beni ve tüm Türk oyuncuları ilgilendiriyor. Sevgili oyun severler, yapımcılar tabii ki alman menşeili bir şirkette çalışıyorlar oyunlarını istedikleri dilde çıkarmakta özgürler fakat Crytek şirketinin kurucusu olan 3 kişi de Türk ve gayet röportajlarını Türkçe veriyorlar. Fakat neden olduğunu anlayamadığım bir biçimde oyunda Türkçe yok. Triple A kalitesinde yani üzerine milyonlarca dolar para harcanarak yapılmış oyunları Türk oyuncular olarak İngilizce oynamaya yıllar içerisinde tabii ki alıştık. Ancak bari aynı toplumdan çıktığımız insanlar oyunlarını, kökenlerinin de bulunduğu Türkçe ile çıkarma zahmetine girselerdi.

Oynanış

Teknik kısımlardan bahsettiğimize göre sıra oynanışta. İşte herkesin oyundan soğuma sebebi olan oynanış kısmı! Açıkçası Türk oyun basınının büyük bir çoğunluğunun aksine benim için pek bir sıkıntısı yok bu kısmın. Öncelikle oyunun yüzde doksan beşinde kılıç düellolarına giriyoruz. Bu düelloların birçoğu bire bir savaşlardan oluşmaktadır. Diğer kısımlarda da devasa mızrak atan bir yay ve eğer istersek opsiyonel olarak herhangi bir alet edevat olmadan kas gücüyle mızrak atabiliyoruz. Mızrak kullanabildiğimiz kısımların pek özgün bir tarafı yok. Sadece nişan alıp fırlatmak üzerine olan sekanslar bütününden ibaret. Hatta çıplak elimizle mızrak atmaya çalışırsak oyun biraz da kanserleşiyor. Karakterin animasyona girmesi sanki oyuncuya olması gerekenden uzun sürmüş gibi geliyor. Zaten büyük ihtimalle bu problemleri yapım firma da fark etmiş olacak ki dediğim gibi opsiyonel olan mızrak sekanslarını kılıçla da deneyim etmenize oyun imkan tanıyor.

Yan elementleri geçip ana oynanış dinamiği olan kılıç düellolarına gelirsek burada işler çok dallanıp budaklanıyor… demek isterdim fakat maalesef kombat çeşitliliği çok düşük. Oyun boyunca yeni bir hareket, kombo veya ekstradan bir animasyon vb. hiçbir şey geliştirilmeye açık değil. Oyunun bu mekaniksel durağanlıkla anlatmaya çalıştığı şey muhtemelen lejyonerlerin zaten en üst seviyede savaşabildiği ve bunun üzerine bir oyun bile yapılmış olsa çıkılamayacağıydı. Bundan dolayı oyunun başından sonuna kadar aynı hareketleri tekrar ve tekrar yapıyorsunuz.

Maalesef tekrar eden tek şey mekanik hareketler değil. Bunun yanında düşman çeşitliliği de çok az ve çeşitlilikle birlikte düşman tipleri de tam olarak aynı. Örneğin oyunun ilk bölümlerinde barbar ordularında bir standart, bir büyük ve bir zayıf bedene sahip düşman çeşidi var. Birçok oyunda birbirinden farklı düşman sayısı az ancak bu dezavantaja sahip oyunlar genelde düşman tiplerinden farklı farklı yaratırlar. Bu sayede oyuncunun hep aynı şeyi yaptığı hissini önlerler. Crytek ise konu hakkında herhangi bir çaba içerisine girmemiş ki eleştirmenlerin büyük çoğunluğu bu durumdan oldukça yakınmakta.

Peki nedir bu devamlı tekrar eden hareketler? Öncelikle oyun boyu elimizde bir kalkan ve bir kılıç var. Farenin sol tuşu ile kılıçlı saldırı sağ tuşu ile kalkanlı saldırı ve orta tuşu ile de saldıran rakibe eğer doğru anda uygulanırsa Perry (rakibin saldırısını önleyip ona karşı saldırı yapmak) yapılıyor. Oyunda can barı ve odak yani oyunun deyimiyle focus barı var. Bu bar her dolduğunda karakterin odak özelliğini aktive edip düşmanlarınıza resmen bir barbar misali dur durak bilmeden kısa süreliğine saldırmaya başlıyoruz. Bu barı doldurmak için de oyunda her düşmana sırayla finisher denilen bitirici hareketi çekmemiz gerekiyor. Bunları Mortal Kombat serisinin ikonik oyun sonu hareket kombosu olan fatality gibi düşünebilirsiniz.

Düşmanın canını bir şekilde olabilecek en düşük seviyeye indirdikten sonra hasmınızın tepesinde kurukafa simgesi beliriyor. Bu simgeyi gördüğümüz anda gerekli tuşa basarsak oyunun içerisinde dört veya beş adet bulunan birbirinden farklı animasyonlardan rastgele biri rastgele seçilerek animasyonun kalkan veya kılıç kullanılan anlarında doğru tuşlara basmanız gereken bir quick time evente atılıyoruz. Eğer tüm tuşlara belirlenen zamanlar içerisinde basarsanız ise bu finisher sonucunda seçimimize göre odak barımız doluyor, can değerimiz artıyor, ekstra tecrübe puanı kazanıyoruz veya saldırı gücümüzü arttırabiliyoruz.

Oyunda birkaç adet bölüm sonu canavarı olarak adlandırabileceğimiz düşman tipi var. Bunlardan uzun uzadıya bahsetmek istemiyorum spoiler da vermemek adına fakat tarihi anlamda çok önemli bir karakterle iki defa bol sinematikli ve pek de zor olmayan savaşlara tanık oluyoruz ve birinci elden deneyim ediyoruz. Bu kapışmaların epikliği ise pek de yerinde değil açıkçası. Hatta sadece o değil son iki bölüm sonu canavarı harici hiçbir büyük savaş epik değil. Evet atmosfer anlamında epikliğin sınırını zorluyor, ancak iş oynanışa geldiği zaman üç defa rakibe karşı saldırı yapıp iki defa normal saldırı yapmaktan öteye geçemiyor bu güzide oyun maalesef.

Bahsetmeyi unuttuğum bir oynanış detayı daha var ki o da yine quick time event olarak sayılabilecek olan ordu yönetme sekansları. Oyunun bazı bölümlerinde karakterimiz ok yağmuruna tutuluyor. Ve tabii ki komutan olduğu için çevresindeki bölüğü kendisinin yönetmesi gerekiyor. Bu sebeple de 300 Spartalı misali tüm askerlerinin kalkanlarını koordineli bir şekilde kullanıp düşmanlarından hasar almadan onların ulaşamayacağı bir bölgeye varıyoruz. Daha sonraysa hepsini kılıçtan geçiriyoruz.

İşte tüm oynanış mekanikleri ayrıntılarıyla bu şekilde.

Hikaye

Diğer tüm yanları bittiğine göre artık oyunun hikâye kısmını da kısaca gözden geçirelim. Hikayesi büyük plot twistlere sahip çok iyi bir senaryoya sahip değil. Çok kötü de değil. Standart bir aksiyon oyunundan nasıl bir hikaye bekliyorsanız tam olarak onu alıyorsunuz. Fakat incelemenin başında bahsettiğim gibi oyunculuklar, grafikler, atmosfer yani kısacası Ryse: son of Rome’un o hikâyeyi sunuş şekli o kadar iyi ki her sahnesi sizi kendine çekmeyi başarıyor. Ana karakterin ismini bile hatırlamıyorum şu an ama o karakterle yaşadığım her an aklımda. Çünkü oyun bana her anı bahsettiğim unsurların en az biriyle önemsetmeyi başardı. Özellikle hikayenin ne olduğunu baş düşmanı vs. gibi ögeleri kimsenin spoiler yememesi için son kısma bıraktım. Eğer senaryoyla ilgili herhangi bir detay görmek istemiyorsanız direkt sonuç bölümüne atlamanızı şiddetle öneririm. Şimdi geriye kalanlarla birlikte hikayenin detaylarına inelim.

Oyunun ana karakteri ve yönettiğimiz tek karakter olan genç Romalı asker Marius Tetus, imparatorluktaki en büyük komutanlar tarafından geleceğin en başarılı Roma kurmayı olarak görülüyordu. Ve bunun üzerine üst düzey komutanlardan eğitim almak için birliğe kabul edilir. Marius, kabul aldığını gördüğünde çok mutlu olur ve bu mutluluğu ailesi ile paylaşmak ister. Eve vardığında ailesinden övgü dolu sözler duyup onlarla kutlama yapacağını düşünürken bunun yerine ailesinin kanlı bedenlerini bulur.

Evine barbar bir grup saldırmıştır ve tüm ailesini katletmiştir. Bu kadar ağır bir kalp yarası alan Marius’un tüm bedeni öfkeyle dolar. Sonrasında ise silahlarını kuşanıp Roma sokaklarında savaşın fitilini ateşler. Roma sokaklarını küçük bir birlikle birlikte temizlemeyi başarır. Bunun ardından babasının sadık dostu olan Vitallion ile birlikte dönemin en acımasız komutanı Boudica’nın toprakları olan Britanya’yı keşfe çıkar. O esnada Vitallion ve ordusu pusuya düşürülür ancak Marius Tetus neden Roma’nın en gözde askeri olduğunu gösterirmişçesine onları kurtarır ve bunun sonucunda Centurion rütbesi ile ödüllendilir.

Marius kahraman bir asker olduğunu tüm Roma’ya gösterdikten sonra imparator tarafından sürekli önemli seferlere gönderilir. Bu seferlerin sonucu hep zafer ile biter. Ama her şey güzel giderken Marius ailesinin katledilmesinin bir tesadüf eseri barbarlar tarafından yapılan bir işgal olmadığını, tam aksine imparatorun siyasi emelleri için yaptırdığı bir propaganda eylemi olduğunu anlar. Bunun üzerine asıl düşmanının sadece Boudica değil, aynı zamanda imparator Nero’nun da ortadan kaldırması gereken bir hedef olduğunu anlar. Öncelikle Boudica’nın hükmüne son vermek için İngiliz ordularıyla savaşır fakat savaş meydanında can verir sevgili Marius. Tanrıça ise bu durumun adil olmadığına karar verir ve ona yeniden yaşama şansı verir. Aksiyonun bir dakika bile durmadığı oyunda Boudica’nın tehdidi son bulduktan sonra baş kahramanımız imparatoru yok etmek için Kolezyum’da en güçlü gladyatörlerle savaşır. Tüm bu olayların sonucunda Nero’ya da kılıcını tattırır.

Son olarak büyük Roma sarayının yıkımı ile birlikte Marius da orada tekrardan can verir. Ancak yeniden canlanmaz çünkü artık ailesinin intikamını almış ve Roma’yı eski huzurlu günlerine döndürmüştür. Artık Roma’nın en büyük efsanesi Marius Tetus’tur. Tüm hikâye bu şekilde ve olması gerektiği gibi epikliğin en üst sınırlarında. Büyük zekâ ışıltıları yok ama zaten bu tarz aksiyon oyunlarından pek farklı senaryo beklentileri olduğunu da sanmıyorum. Oyun, olması gerekeni veren ekstrasını ise aratmayan kısa ve basit kendi içinde tıkırında işleyen bütün bir öyküden oluşmakta.

Sonuç

Aslında düşününce, Ryse: Son of Rome’u bu kadar beğenmemin sebebi belki de benim karşıma doğru zamanda, doğru yerde ve doğru şekilde çıkmış olmasıydı. Oyunu üniversitemin tatil olduğu arada oynayıp bitirdim, yani hem zaman olarak boş vaktim çoktu hem de yer olarak yapacak daha iyi bir işimin olmadığı ve memleketim olan Adana’daydım. İnceleme boyunca kullandığım cümlelerin büyük bir çoğunluğunda sanki oyunu beğenmemişim gibi bir algı oluşmuş olabilir. Ama her ne kadar birçok probleme sahip bir oyun olsa da iyi yaptığı her şeyi en üst seviyede yapmış ve bu sayede beni gayet çekmek istediği duygu durumlarında bırakabilmiş bir yapım oldu.

Fiyatı konusunda konuşmak gerekirse de; Steam platformu Türk Lirası ile satış yaptığı kadim zamanlarda oyunu yaklaşık on liraya satıyordu. Ve bu fiyat dönemi için de mükemmeldi. Şu an ise yeni çıkan oyunların yaklaşık iki bin liraya satıldığı bir dönem içerisindeyiz. Hatta 1998 senesinde çıkmış Half Life bile altı dolar gibi bir fiyat etiketine sahip. Piyasa şu an bu durumdayken Ryse: Son of Rome gibi hala yeni nesil gibi görünen bir oyunun sadece iki dolara yani yaklaşık yetmiş liraya satılması bence türü sevmeyenler için bile denenmesi gerektiğinin bir göstergesi.

84/100

Gerçek Dünya Roguelike Nişancı Oyunu Devil’s Purge Duyuruldu!

Portekizli Indie oyun geliştirici ONTOP tarafından geliştirilen gerçek dünya roguelike aksiyon nişancı oyunu olan Devil’s Purge, 20 Haziran’da İOS üzerinde piyasaya sürüldü.

Devil’s Purge, telefonunuzu bir şeytan çıkarma aracına dönüştürebileceğiniz ve kameranızı kullanarak bu şeytanları ortaya çıkarıp el feneri ile bunları alt edebileceğiniz benzersiz deneyim sunan bir Pokemon Go ve DOOM birleşimi zevk veren bir oyundur.

Roman Katolik kültüründen ve Barok sanatından esinlenen bu aksiyon, arttırılmış gerçeklik ile birleştirilmiş bu oyunda iblislerle mücadele etmeniz ve onları hedef almanız gerekiyor.

Devil’s Purge Hakkında:

  • Devil’s Purge’de Birinci Şahıs Nişancı ve Artırılmış Gerçekliğin nihai birleşimini yaşayın!
  • İblisleri ortaya çıkarmak için akıllı telefon kameranızı kullanın, saldırılarından kaçmak için hareket edin ve flash ışığınızla onları kovmak için kalplerine nişan alın.
  • Tanrı’nın sözlerini dinleyin ve şeytanın kendisiyle yüzleşene kadar iblislerin arasından geçerek yolunuzu açın.
  • Şeytan çıkarma ayinleri arasında karşınıza çıkan İncil karakterleri arasından seçebileceğiniz düzinelerce kutsama ile şeytanları yok etmek için benzersiz yöntemler geliştirebilirsiniz.

Devil’s Purge sizi gerçek bir şeytan avcısına dönüştürecek. Tanrının izinden gideceksiniz ve şeytana ulaşana kadar bütün iblisleri katletmek için efor sarfedeceksiniz. İsa Mesih ve Başmelekler size yardım edecek akıllı telefonunuzla kişileştirilmiş kutsama sunacaktır.

Geliştirici ONTOP’un Oyun Direktörü Nuno Folhadela, oyun için duyduğu heyecanı dile getirdi!

Portekizli bir ekip olan ONTOP olarak, Roma Katolik kilisesi ve Barok sanat tarzının kültürümüzde ve günlük hayatımızda derin bir etkisi vardı. Bunu ilham kaynağı olarak kullandık ve DOOM, Devil May Cry gibi klasiklerde görülen hızlı aksiyonla birleştirdik ancak bir değişiklikle aksiyon gerçek dünyada gerçekleşiyor.

Devil’s Purge herkese göre değil ve biz bunu sorun etmiyoruz. Gerçek dünyada geçen yeni nesil oyunları arayan hevesli bir oyuncu grubunu beslemek istiyoruz. Hem de Heavy metal tadında.

Arttırılmış gerçeklik teknolojisi ile üretilmiş Devil’s Purge’de saldırılardan fiziksel olarak kaçacaksınız ve düşmanların zayıf noktalarına ateş edeceksiniz. Tabii bunları yaparken açık ve hareketleri kolay bir şekilde yapabileceğiniz açık alanlarda olmanız tavisye ediliyor. İblisler duvar arkalarına da saklanabilirler ve bunları fark etmeniz gerekecek.

Hemen oyuna ulaşmak ve Devil’s Purge’u gerçek anlamda deneyimlemek için oyunun AppStore sayfasını ziyaret edebilirsiniz!

Alevde Izgara Ateşinin Kralı MLBB Oyuncularını Lezzete Çağırıyor

0

Burger King®, Mobile Legends: Bang Bang (MLBB) ile oyun severlerin keyfini ikiye katlayacak yepyeni bir kampanyaya imza attı. Alevde ızgara ateşinin kralı Burger King®, MLBB tutkunlarına doyurucu bir menü sunuyor!

Alevde ızgara ateşinin kralı Burger King®, dünya genelinde milyonlarca oyuncunun tutkuyla oynadığı Mobile Legends: Bang Bang ile iş birliğine giderek MLBB KING Menü kampanyasını duyurmaktan heyecan duyuyor!

5 Temmuz- 5 Eylül 2024 tarihleri arasında geçerli olacak kampanya, havalimanları ve mobil restoranlar hariç, Tıkla Gelsin® Gel Al ve Sana Gelsin kanallarında oyun tutkunlarını bekliyor.

Burger King®’in efsanevi lezzetleri ile MLBB’nin büyülü dünyasını bir araya getiren MLBB KING Menü kampanyası hem oyun severler hem de lezzet avcıları için kaçırılmayacak fırsatlar sunuyor. Kampanya süresince, MLBB KING Menü satın alan herkes, Mobile Legends: Bang Bang’de kullanabileceği özel oyun içi içeriklere de sahip olacak.

Birbirinden özel ve eşsiz kostümler!

Kampanya süresi boyunca, Tıkla Gelsin® Gel Al ve Sana Gelsin kanalından MLBB King Menü alan kişiler, SMS ile iletilen kodlar sayesinde Mobile Legends: Bang Bang oyununda kullanabilecekleri 5 sürpriz kostüm veya 3 özel eşyadan birini kazanma şansını elde edecek.

Oyun severler, Mobile Legends: Bang Bang oyununda kullanabilecekleri;

  • Estes – Ay Ejderi Kostümü
  • Valir – Ejder Alevi Kostümü
  • Kimmy – Donmuş Kanat Kostümü
  • Ling – Gece Gölgesi Kostümü
  • Masha – Ejder Zırhı Kostümü
  • Büyük Çark İksiri S
  • Premium Kostüm Parçası
  • Kahraman Parçası

itemlerine sahip olacak.

MLBB KING Menü Tıkla Gelsin Gel Al ve Sana Gelsin kanallarında; Whopper® eti, enfes brioche ekmeği, cheddar peyniri, barbekü sosu, mayonezi, marulu ve çıtır kaplamalı soğanıyla Etli Brioche Sandviç, orta boy patates kızartması, orta boy Coca Cola ve 6’lı soğan halkasından oluşuyor. Doyurucu ve lezzet dolu MLBB King Menü 250 TL’den lezzetseverler ile buluşuyor.

Bu yaz, Burger King®’de hem lezzet hem de oyun keyfi bir arada. Oyun severler ve lezzet tutkunları, sizleri Burger King®’de unutulmaz bir deneyim bekliyor!